8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü, Türkiye hariç bütün ülkeler ve kadınları mutluluk içinde kutluyor. Türkiye'de ise Kadınlar Günü, kadın cinayetleriyle gündeme geliyor. Kadınlar Günü'nü kutlamaktan çok, kadına şiddeti ve vahşeti konuşup yazıyoruz. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye'de gerçekten kadın olmak zordur.
Her yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün, ülkemizde kadın cinayetleriyle gündeme gelmesi, kadınlarımızda büyük bir travma yaratıyor. Türk Kadınına bu burukluğu, bu acıyı yaşatanları, kadına şiddet uygulayanları buradan lanetliyorum. Kadınları da sorunlarına sahip çıkmaya davet ediyorum. Aslında kadın cinayetleri tablosu, Türk toplumunun kadına bakışını bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Kadının huzur ve güven içinde yaşaması demek, yarının güçlü toplum olmanın temellerini oluşturmak demektir. Cumhuriyet ile kazanılmış çağdaş haklar ve özgürlüklerle birlikte, yaşamın her alanında başarıyla yer almış kadınlarımızın bu anlamlı gününü, tüm acılara ve vahşete rağmen kutluyorum. Kadına yönelik şiddetin son bulmasını diliyorum.
Kadın cinayetleri Türkiye'de önemli bir toplumsal sorun olarak varlığını korumaktadır. Cinayetlerin temelinde şiddet ve saldırganlık eğilimlerinin etkisi görülmektedir. Bu sebeple şiddetin psikolojik boyutu cinayet eylemlerinde belirleyici olmaktadır. Saldırganlık eğilimi birikerek bir şekilde gelişerek cinayet eylemlerine dönüşmektedir. Her şeyden önce, şiddet konusunda önümüzde daha kat edilecek çok uzun bir yol var. Ama bu cinayetler gündemin dakika başı değiştiği ülkemizde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü de sembolik günler dışında hatırlanmaz hale geldi! Bir avuç feminist ve insan hakları savunucusu dışında ülkede bu konu hakkında kılını kıpırdatan kim var? Bu soruna kafa yoran kaç bilim adamı çıkar?
EN BÜYÜK NEDEN SEVGİSİZLİK
Sadece kadın cinayetlerinde değil, yaşanan tüm şiddet olaylarının arkasında yatan asıl gerçek, bireysel ve aile yaşamımızda huzur, güven ve sevginin olmamasıdır. Sevgisizlik; sevgisizlik toplumun içini kemiren çok büyük bir hastalık haline geldi. Bu yüzden toplum olarak her alanda hayatımıza sirayet eden şiddet dolu bir süreci yaşıyoruz. Hayatımızın zenginliği olan sevgiden içimizde zerre kadar iz kalmadı. Komşularımızla, dostlarımızla İlişkilerimizde bile sevgi bağı yok oldu. Günümüzde her şeyin kirlendiği bu süreçte sevgi, yerini sevgisizliğe bıraktı. Sevgisiz bir toplumda nasıl yaşanır ki? Gerçek sevgi, bilginin toplandığı kitap, umudun yeşerdiği toprak ve duygunun aktığı ırmak gibidir. "Sevgiler paylaşıldıkça büyür, acılar paylaşıldıkça azalır" sözü ne yazık ki, günümüzde anlam ve önemini yitirmiş, bunun yerini gerilmiş yüz hatları, çatılmış kaşlar, toplumu ayrıştırıcı söylemler almıştır. Toplumdaki şiddet olgusunu yok etmenin tek ilacı sevgidir. Vahşi hayvanın yavrusuna ve eşine gösterdiği sevgiyi, insan olarak bizler birbirimize karşı gösteremiyorsak, insanlığımızdan utanmalıyız. Bu nedenle diyorum ki, sevgi ve hoşgörü varken bu şiddet, nefret niye!..
Sevginin egemen olduğu, kadınlarımızın gerçek anlamda değer gördüğü bir toplumda, Sivil Toplum Kuruluşu başkanı olarak tüm sivil toplum kuruluşlarıyla beraber tekrar inşa etmek ümidiyle, Leman Gebizli Umutışığı Derneği ve UTEF Uluslararası Tüm Engelliler Yaşlılar Kimsesizler Federasyonu olarak
kadınlarımızın toplumumuzdaki hak ettiği saygınlığa kavuşmaları için, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her türlü gayreti göstereceğiz.
Şehitlerimizin emanetleri anneleri ve eşleri başta olmak üzere, engelli annelerinin, dernek üyelerimin sevginin, şefkatin ve özverinin timsali olan tüm kadın dostlarımın kadınlarımızın
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum.