Araştırmacı Yazar ve Gazeteci Yazar İbrahim Tuzcu, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü vesilesiyle, Çanakkale Savaşın Nedenleri,Çanakkale Cephesi,Savaşın Sonuçları başlıklı yazıyı kaleme aldı. Tuzcu yazısında; savaşta yaşananlara,Düzce'nin mücadeleye desteğine ve birçok detaya yer verdi.
Yazı şu şekilde:
ÇANAKKALE SAVAŞIN NEDENLERİ
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılıp yok oluşunu ve yıkıntıları üzerinde yeni bir bağımsız Türk Devleti'nin kurulmasını hazırlayan I. Dünya Savaşı dünya tarihi açısından olduğu kadar, Türkiye açısından da büyük önem taşır.Bu savaşın çıkışı, olayların büyük bir savaşa doğru akışı, Osmanlı İmparatorluğu'nun bu savaşa sürüklenişi tarihsel bir gelişimin bir sonucudur. Bu savaş, Fransız Devrimi ve 25 yıla yakın süren devrim savaşlarının meydana getirdiği politik, sosyal ve ekonomik gelişmelerin devamlı ve doğal sonucu oldu. Ulusalcılık hareketlerinin liberalizmden daha büyük güç kazandığı, ulusal devletlerin hammadde kaynakları ve üretim mallarına pazar bulmak için yaptıkları mücadele, sömürgecilik ve emperyalizm adı altında 19. yy.ın 20. yy.a bıraktığı kötü bir mirastı. 19. yy.ın ikinci yarısında İtalya ve Almanya siyasal birliklerinin kuruluşu Avrupa dengesini bozmakla kalmadı, özellikle Balkan uluslarının ulusalcılık ve bağımsızlık hareketlerini kamçıladı. Avrupa'daki ekonomik-politik-askeri gelişmeler Alman-Avusturya-İtalyan yakınlaşmasına, Üçlü İttifak'ın kurulmasına yol açtı. Buna karşılık İngiliz-Fransız-Rus yakınlaşması da Üçlü İtilaf'ı oluşturdu.1871'de Alman birliğinin kurulmasından sonra Başbakan Bismark, Almanya'yı Fransız-Rus birleşmesi karşısında bırakmamak, Fransa'nın Alsas-Loren'i geri almak için bir intikam savaşı çıkarmasına fırsat vermemek amacıyla barışçı bir politika izledi. Slavcılık tehlikesi karşısında 1879 yılında Avusturya ile bir Rus saldırısı tehlikesine karşı anlaştı. 1881'de Fransa'nın Tunus'u işgal etmesi, burada gözü olan İtalya'yı Almanya'nın yanına itti. 1882'de Üçlü İttifak oluştu. Bu antlaşma 1892, 1907, 1912 yıllarında üç kez yenilendi. Fakat İtalya 1902 yılında Fransa ile gizli bir antlaşma yapmıştı. Bismark'ın politikası 1890'a kadar sürdü. Yeni Alman İmparatoru II. Wilhelm, Bismark'ın politikasını beğenmediği için onu görevden uzaklaştırdı ve böylece Almanya'nın da politikası değişmiş oldu. Almanya'nın Avrupa'nın en güçlü kara devleti oluşu, endüstrisinin her geçen gün dünya piyasalarında İngiliz mallarına üstün gelmesi ve özellikle Alman savaş donanmasının denizlerde İngiltere'ye rakip olması, Kırım Savaşı'ndan beri Avrupa sorunlarıyla ilgilenmeyen İngiltere'yi uyandırdı. Üçlü İttifak'a dayanarak Avrupa'da üstünlük kurmaya çalışan Almanya, 1894'ten sonra, Fransız-Rus, Fransız-İngiliz ve en son 1907 yılında İngiliz-Rus Antlaşmalarıyla oluşan Üçlü İtilaf bloğuyla karşılaştı. Bismark'ın korkulu rüyası gerçekleşmiş oldu ve Almanya böylece Avrupa'da çember içine alınmış oldu.Güçlenen Almanya, ekonomisi için kendisine "hayat alanı" olarak Osmanlı İmparatorluğu'nu seçmişti. Bu nedenle Osmanlı Devleti ile yakın ilişkiler kurup, İngiltere'nin Hindistan yolu için büyük tehlike olan, "Bağdat Demiryolu" projesini kabul ettirmişti. Böylece Üçlü İttifak'la, Üçlü İtilaf'ın çıkarlarının çatıştığı önemli bir alan da Osmanlı İmparatorluğu oluyordu. 1905 yılından itibaren Almanya'nın her olayda karşı tarafla arası açıldı. Fas Buhranları'nda bir şey elde edemeyen Almanya, Balkan Savaşları'nın çıkmasına da engel olamadı. Oysa, Balkan Savaşı Almanya'ya ekonomik açıdan büyük zarar vermişti. Ayrıca Bağdat-Berlin Demiryolu'nun gerçekleşmesi de, Almanya ile Bulgaristan'ın dost olup olmamalarına bağlı idi.1914 yılına gelindiğinde blokların çatışmasının temel sorunları olan ekonomik çıkar, Alsas-Loren sorunu, üstünlük kurma, deniz silahlanması, Fas Buhranları, Bağdat Demiryolu sorunu, Balkanlar'da Avusturya-Rusya çatışması, Balkan Savaşı gibi nedenlerden dolayı savaşın çıkması yalnızca bir bahaneye bakıyordu. Savaşın yakın nedeni de hazırdı. Avusturya'nın Sırbistan üzerindeki üstünlüğünü sürdürmek ve kendi sınırları içindeki Sırpların yaşadığı şehirleri kaybetmemek için her fırsatta Sırbistan üzerine baskı yapıyordu. Bu sürtüşmeler, 28 Haziran'da Avusturya-Macaristan Veliahdı Franz Ferdinant ve eşinin bir Sırplı tarafından öldürülmesi nedeniyle dünyayı 4 yıl kana bulayacak bir savaşa dönüştü.Sırp sorununu kökünden çözmek isteyen Avusturya, Almanya'nın da aynı görüşte olduğunu öğrenince Sırbistan'a 23 Temmuz'da sert bir nota verdi. İçişlerine karışma hükümleri taşıyan bu nota, Rusya'nın Sırbistan'ı yalnız bırakırsa, Balkanlar ve Boğazlar üzerinde Almanya-Avusturya egemenliği kurulucağı endişesiyle Sırbistan'ı desteklemesi üzerine reddedildi. Rus desteğini sağlayan Sırbistan seferberlik ilan edince de, Avusturya Sırbistan'a 28 Temmuz'da savaş ilan etti. Almanya'nın uyarılarına rağmen Rusya'nın 30 Temmuz'da seferberlik ilan etmesi üzerine, Almanya 1 Ağustos'ta Rusya'ya savaş ilan etti. Aynı tarihlerde Fransa da seferberlik ilan etmişti. Fransa'ya Belçika üzerinden saldırmayı planlayan Almanya Belçika'ya bir nota vererek, bütün zararlarının ödeneceğini ve toprak bütünlüğüne dokunulmayacağı konusunda güvence vererek, topraklarından geçiş izni istedi. Belçika bunu reddedince de 3 Ağustos'ta Belçika'ya saldırdı. Bunun üzerine İngiltere 4 Ağustos'ta Almanya'ya bir nota vererek Belçika'yı boşaltmasını istedi. Almanya bu isteği reddedince, İngiltere aynı gece Almanya'ya savaş ilan etti. Böylece Avrupa Savaşı çıkmış oldu. Başlangıçta hemen herkes bu savaşın 19. yy.daki gibi cephe savaşları olacağını, en çok 1-1,5 yıl süreceğini sanıyorlardı. 1871'den beri Avrupa uzun bir barış dönemi geçirmişti. Bu arada ekonomik ilişkiler, teknik buluşlar savaş sanayinin gelişmesi ile yeni savaş silahlarının tahrip gücü artmış, savaş yöntemleri değişmişti. Bu savaş yalnız Avrupa topraklarında kalsaydı belki bu tahminler doğru çıkabilirdi.Fakat savaşın gerek yer, gerekse zaman bakımından sınırlarını büyüten bir olay oldu. Osmanlı İmparatorluğu kısa bir süre sonra savaşa katıldı. Bu yüzden savaş bir Dünya Savaşı oldu.Daha savaş başladığı zaman kuvvetler dengesi İtilaf Devletleri'nin tarafına ağır basıyordu. Almanya, Avusturya-Macaristan'ın toplam nüfusu 120 milyon kadardı ve savaş için tüm kaynakları Avrupa'da sahip oldukları topraklarda idi.Halbuki İngiltere, Fransa ve Rusya'nın oluşturduğu İtilaf Devletleri'nin yalnızca Avrupa topraklarındaki nüfusları 238 milyon idi. Ayrıca sömürgelerde sınırsız hammadde ve insan kaynakları bulunduğu gibi savaşın ilk üç yılında A.B.D. de kendilerine büyük ekonomik destek sağladı. Almanya'nın kara ordusu güçlü olmakla beraber, Rusya'nın da zengin insan kaynakları bulunuyordu. Denizlerde ise tek başına İngiltere bile üstün durumdaydı. Savaş başladıktan sonra İngiltere denizlerde üstünlüğü sağladı. Savaşı kim daha zengin kaynaklara sahipse onun kazanacağı daha Marn Savaşı'nda anlaşılmıştı.
ÇANAKKALE CEPHESİ
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni Almanya'nın yanına iten İngiltere, Balkan Savaşı'nda perişan olmuş Osmanlı Devleti ordusunu küçük görüyor ve Çanakkale Boğazı'nın İngiliz donanmasınca kolayca geçilebileceğini, hatta İngiliz zırhlılarının büyük toplarının karşısında, Balkan mağlubu Türk askerlerinin kaçacağını sanıyordu. Bahriye Bakanı W. Churchill, İngiliz donanmasının Marmara'ya girip, İstanbul'u teslim alacağını ve Osmanlı Devleti'nin işinin biteceğini hesaplıyordu. Hatta Yunanistan'ı savaşa sokup, Gelibolu Yarımadası'nı Yunan ordusuna işgal ettirip, İngiliz donanmasını tehlikesizce Marmara Denizi'ne geçirmeyi planlıyordu. Lord Kitchener de bu işin çok kolay olacağı görüşünde idi. Kaldı ki Osmanlı Devleti ordusunun elindeki silahlar eski ve eksikti. Henüz Almanya'dan yeterli silah, özellikle büyük toplar getirilmemişti. Bütün şartlar İngilizlere Çanakkale'yi kolayca geçebilecekleri umudunu veriyordu. Çanakkale kolayca geçilince hem Osmanlı Devleti'nin işi bitecek ve "Doğu Sorunu" nu çözümlenecek, hem de boğazlar üzerinden Rusya'ya gereksinimi olan silah, cephane, malzeme gönderilecek, Almanya iki ateş arasına alınacak ve savaş kısa zamanda İtilaf Devletleri'nin galibiyetiyle sonuçlanacaktı. Gerekirse Rusların da Karadeniz kıyılarına asker çıkarması sağlanarak İstanbul teslim alınacaktı. Bu bakımdan Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya Savaşı'na gelişmeleri ve sonucunu etkilemesi yönünden çok büyük önem taşıyordu. Irak, Suriye ve Kafkas cepheleri gibi kısmi bir cephe değil, savaşın sonucunu etkileyecek büyük bir cephe idi.
İngiltere Savaş Bakanı Lord Kitchener İngiliz Donanması'nın kara ordusuna gereksinim duymadan Çanakkale'yi geçeceğini düşünüyordu. Bu nedenle, müttefik İngiliz-Fransız filosu Şubat 1915'te Limni Adası'nın Mondros (Mudros) Limanı'nda toplandı. 19 Şubat'tan itibaren de Çanakkale Boğazı ağzına İngiliz-Fransız donanması tarafından yoğun bir bombardıman başladı. 17 Mart'ta kadar bombardıman sürdü. 18 Mart 1915'te İngiliz-Fransız filoları iki hat halinde, Boğazı geçmek için saldırıya başladılarBir gece önce, Türk mayın gemisi "Nusret" in Boğaz'a mayın döktüğünden habersiz olan bu muhteşem donanma, yoğun bir top ateşiyle Boğaz'a girdi. Yeterince büyük topları bulunmayan Osmanlı Devleti 6 saat 45 dakika süreyle, düşmanın bu üstün kuvvetine karşı amansız bir direnme gösterdi. Müttefik donanması akşama doğru, Boğaz'ı geçemiyeceklerini acı bir şekilde anlamış oldu. Fransız Bove bir mayına çarparak, bütün personeli ile sulara gömüldü ve iki İngiliz zırhlısı da aynı şekilde battı. Diğer zırhlılar ise ağır veya hafif yaralar aldılar. Donanmalarının yarısının işe yaramaz duruma geldiğini gören müttefikler, akşam üstü savaş alanını terk ettiler. Yedi gemi kaybeden İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazı'nı geçemiyeceklerini anladılar ve Gelibolu Yarımadası'nı işgal etmeye karar verdiler. Mısır'dan getirdikleri Tümenlerini Limni ve İmroz Adası'na yığdılar. Nisan 1915 başında 40.000 Fransız, 50.000 İngiliz askeri toplandı. 25 Nisan'da Boğaz'ın Anadolu yakasındaki köşesine çıkarma denemesi yapan İtilaf askerleri başarısızlığa uğradı. Fakat asıl çıkarmayı Seddülbahir kıyılarına yaptılar. 28 Nisan'daki 1.Kitre Savaşı'nda ağır kayıplar verdiler. 1 Mayıs'tan itibaren İngilizler, asker çıkarmaya devam ettiler ve 6 Mayıs'ta başlayan büyük saldırıya (11. Kitre) 50.000 kişilik İngiliz-Fransız askeri katıldı. Türk askeri bu büyük kuvveti durdurdu ve bu saldırı da İtilaf kuvvetleri için düş kırıklığı ile sonuçlandı. Bunun üzerine İtilaf Devletleri Gelibolu Yarımadası'na sürekli asker çıkarttı. Tarihin en kanlı savaşlarından birisi, bu küçük yarımada üzerinde amansız bir şekilde sürdü. İtilaf kuvvetleri özellikle Anafartalar Savaşları'nda Yarbay Mustafa Kemal'i karşılarında buldular.
1908'den sonra İttihat Terakki liderleriyle anlaşamadığı için yalnızca askerlik mesleğine kendisini veren Mustafa Kemal, son olarak atandığı Sofya Askeri Ataşeliği'nden gönüllü olarak cepheye atanmasını istedi. Tekirdağ'da bulunan 19. Tümen Komutanlığı'na atandı. Yeni kurulan bu kuvvet bir aylık bir eğitimden sonra savaşa katıldı. İşte İngiliz-Fransız ordusu bu genç subayın askeri başarıları karşısında çaresiz kaldılar. Cephanesiz kaldıkları için düşman önünden kaçan askeri, süngü saldırısına kaldırarak düşman saldırısını engelleyen Mustafa Kemal, 57. Alay'ın da gelmesinden sonra, çok üstün düşman ordusuna, karşı saldırıya kalktı ve emrindeki birliklere "Size ben saldırıyı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum... Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimizi başka kuvvetler ve başka komutanlar alabilir..." emrini veren Mustafa Kemal'in, bu emrini yerine getiren 57. Alay tamamen şehit oldu. Fakat düşman çıkartması da Anafartalar'da başarısız oldu.
Çok kanlı savaşlar sonunda İngiliz-Fransız ordusu, Anafartalar-Conkbayırı gibi Türk direnişleri karşısında yenilgiyi kabullendiler. 19-20 Aralık 1915'te askerlerinin bir bölümünü çeken düşman, 3-9 Ocak 1916'da da diğer kuvvetlerini çekerek yarımadayı boşalttılar. Bu savaşta Osmanlı Devleti ordusu 55.000 şehit, 100.000 yaralı, 21.500 hastalıktan ölen, 10.000 kayıp olmak üzere yaklaşık 200.000 kayıp verdi. Karşı tarafın kayıpları daha çoktu. 55.000'i ölü olmak üzere, yaralı ve esirler dahil, yaklaşık 330.000 kayıp verdiler.
Daha başlangıçtan beri Osmanlı Devleti ordusunun Alman subayların emrine verilmesine karşı çıkmış olan Mustafa Kemal, hemen her fırsatta bu durumu Savaş Bakanlığı'na yazmıştı.Çanakkale Cephesi'nde Liman von Sanders'in yaptığı savaş planını beğenmemişti. Enver Paşa'ya yolladığı yazıda, düşmanın karaya asker çıkarırken, zayıf bulunduğu bir sırada saldırarak karaya çıkmasının engellenebileceğini, oysa Sanders'in planının düşmanın karaya çıktıktan sonra durdurulmasına dayandığını, bunun da bizim aleyhimize sonuçlanacağını belirtti ve orduya Enver Paşa'nın kendisinin komuta etmesini istedi. Sanders'in planı, İtilaf Devletleri'nin büyük bir kuvvetini Çanakkale'de uzun bir süre oyalamak temeline göre yapılmıştı. Böylece İtilaf Devletleri 8,5 ay bu cephede savaştıklarına göre, Alman planı başarılı oldu. Türk askerleri Almanya'nın yükünü hafifletmek için savaştırıldı. Düşmanın yenildiğini ve çekilmek üzere olduğunu anlayan Mustafa Kemal, çekilme anında düşmana yapılacak bir saldırı ile büyük kayıplar verdirileceğini bildirdiyse de isteği Savaş Bakanlığı tarafından uygun bulunmadı. Bunun üzerine istifa etti ise de Liman von Sanders Paşa'nın isteği üzerine istifasını geri aldı.İstanbul ve Osmanlı Devleti'ni kurtarmış olan Mustafa Kemal adı Enver Paşa'nın engellemesiyle İstanbul'da duyurulmadı. Sarıkamış başarısızlığını sansür ile engelleyen Enver Paşa, Mustafa Kemal adını da duyurmadı. Mustafa Kemal, bu savaş sırasında Albay'lığa terfi etti ve bir süre sonra Diyarbakır'a atandı. Generalliğe terfi ettiği de oraya ulaşınca bildirildi. Çanakkale yenilgisi Lord Kitchener'in siyasi yaşantısını sona erdirirken, Churchill'inkini de 20 yıl geriye attı.Çanakkale'de İtilaf Devletleri yenilirken, Almanya ve Avusturya, Bulgaristan'ın yardımıyla Sırbistan'ı ezdiler ve Almanya'dan İstanbul'a demiryolu bağlantısı kuruldu. Almanya'dan sağlanan ağır silahlar nedeniyle artık Çanakkale'yi geçmek olanaksızdı. Çanakkale başarısızlığı İtilaf Devletleri'ne çok pahalıya mal oldu. Bu harekatın başarılması ile savaşı kısa sürede kazanacaklarını uman İtilaf Devletleri yanıldılar. Balkan Savaşı'nda yenilen Osmanlı Devleti ordusu genç subayları yönetiminde yeni bir dinamizm kazanmıştı. Dünyanın yenilmez sanılan donanma ve ordularının yenilebileceğini gösterdi. Çanakkale Savaşı'nı Osmanlı Devleti'nin kazanması nedeniyle Rusya'ya gereken yardım gönderilemedi ve Osmanlı Devleti savaş dışı bırakılamadı. Bu nedenle savaş iki yıl daha uzadı. Kut-ül Amara ve Seddülbahir yenilgileri, İngilizlerin prestijini çok sarstı ve özellikle sömürgelerindeki İngiliz itibarına darbe indi. Savaşa katılmakta duraksayan Bulgaristan'ın, Almanya yanında savaşa katılmasına neden oldu. Savaşın iki yıl uzaması, Rusya'da sefalet ve yokluğu arttırarak, Ekim 1917 Bolşevik Devrimi'nin çıkmasına neden oldu. Fransızların bu iki yıl içerisinde 1.766.000 ve İngilizlerin 1.607.651 daha insan kaybetmesine neden oldu. Böylece İngiliz ve Fransız ekonomileri önemli ölçüde zarar uğradılar ve bu ülkelerde hükümet bunalımları ortaya çıktı. İngiliz ekonomisinin zarara uğraması en çok A.B.D.'nin işine yaradı.
SAVAŞIN SONU
Rus İhtilali'nden sonra Bolşevikler Almanya ile barışa hazır olduklarını daha 21 Kasım 1917'de bildirmişlerdi. Diğer yandan, Çarlık Rusya'nın yaptığı tüm gizli anlaşmaları açıklayarak onun emperyalist isteklerini taşımadıklarını göstermek istediler. Rusya'da kurdukları yeni düzeni yerleştirmek için barışa gereksinim duyan Bolşevikler, özellikle Lenin'in baskısı ile 3 Mart 1918'de Almanya, Avusturya ve Devleti ile Brest-Litowsk Antlaşması'nı imzaladı. Avrupa'da Polonya, Kurtlan, Litvanya, Estonya üzerindeki tüm egemenlik haklarından vazgeçen Rusya Almanya'nın bütün iktisadi isteklerini kabul ediyor ve 1878 yılında ele geçirdiği Kars, Ardahan ve Batum'u Osmanlı İmparatorluğu'na geri veriyordu. Bu barışla büyük bir bozguna uğradıklarını kabul eden Lenin "Uluslararası proletaryanın ayaklanmasını bekleyeceklerini" belirterek yandaşlarını umutlandırıyordu. Bundan iki gün sonra da Romanya İttifak Devletleri'yle ateşkes imzalayarak savaştan çekildi. 7 Mayıs'ta da Bükreş'te barış anlaşması yapıldı.Rusya ve Romanya'nın yenilerek savaş dışı kalmaları Almanya'yı doğu cephesinde serbest bıraktı. Bu kuvvetlerini batıya kaydırması durumuna İngiltere, Mezopotamya ve Suriye'deki kuvvetlerini azaltmak zorunda kalacaktı. A.B.D. nin katılması ise zaman istiyordu. Bu durumda İngiltere Başbakanı Lloyd George 5 Ocak 1918 'de yaptığı bir konuşmada, Türklerin başkentinde gözleri bulunmadığını, Türk halkına dayanan bir Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığına karşı olmadıklarını belirtti. Bu konuşma ve Başkan Wilson'un on dört noktası ve hatta Ekim 1917'de M. Kemal Paşa'nın, ülkenin içinde bulunduğu kötü durumu ve savaşın kazanılması umudunun bulunmadığını bildiren mektubu da Enver Paşa üzerinde barış istemesi için etkili olmadı. Irak ve Suriye cephelerindeki yenilgileri önemsemeyen Enver Paşa hala Turan hayali peşindeydi. Fakat 29 Eylül 1918'de Bulgaristan yenilerek ateşkes imzaladı.Artık Almanya ile ilişki koptuğuna göre yalnız kalınmıştı. Suriye ve Irak cephelerinde ordularımız bozulmuşlardı. Asker kaçakları sayısı 300.000'e ulaşmıştı. Filistin cephesindeki tehlike uzaktı fakat Bulgaristan'ın teslim olması ile Trakya ve İstanbul şimdi, Franchet d'Esperey'in kuvvetlerinin tehdidi altında bulunuyordu. Ayrıca İngiliz donanması, Çanakkale Boğazı'nı geçmeye hazırlanıyordu. Türkiye ise böyle iki büyük saldırıyı karşılayabilecek kuvvette değildi. 1915 'in gücü kalmamıştı. Ülkeyi yöneten İ.T.'nin liderleri umutlarını yitirmiş ve birbirlerini suçluyorlardı. Türkiye dört yıl süreyle dünyanın en büyük devletleriyle Irak, Suriye, Kafkasya, Çanakkale, Galiçya gibi cephelerde amansız bir mücadele vermiş ve 1918 yılı sonunda kaynakları tükenmişti. Filistin cephesinde yapılan ve 19 Eylül'den 26 Ekim 1918'e kadar süren İngiliz taarruzunda, yalnızca Yıldırım Orduları Grubu'nun kayıpları 75 bin esir, 360 top, 800 makineli tüfek , 210 kamyon, 44 Otomobil, 89 Lokomotif, 468 yük ve yolcu vagonu idi. Bu kadar araç ve silahı tüm Kurtuluş Savaşı'nda güçlükle,tamamlayabildiğimizi hatırlarsak, kayıpların büyüklüğü daha iyi anlaşılır. Bu koşullar altında 7 Ekim 1918 'de Hükümet Mebusan Meclisi'nde güvensizlik oyu aldı ve ertesi gün Sadrazam Talat Paşa istifa etti. Yeni Hükümeti, İttihatçıların politikasına karşı olan Ahmet İzzet Paşa 14 Ekim'de kurdu. Suriye cephesinde bulunan M. Kemal Paşa bu yeni kabine de Harbiye Nazırı olmak istedi, tavsiye ettiği Fethi Bey Dahiliye Nazırı oldu. Bahriye Nazırlığı'na da Rauf Bey seçildi. A. İzzet Paşa, Harbiye Nazırlığı'na kimseyi atamadı. Bu Hükümetin görevi, Almanya teslim olmadan önce, en kısa sürede barışı sağlamaktı. Wilson'a barış için başvuruldu, fakat yanıtını beklemeye tahammül edilecek zaman yoktu. Almanya'dan ayrı barış yapılırsa İtilaf Devletleri'nin daha yumuşak davranacağı umuluyordu. Balkanlar'dan İstanbul'a yürüyecek ordunun komutanının İngiliz mi, Fransız mı, olacağı tartışması bu ilerleyişi ertelemişti. Kut-ül Amare'de esir düşmüş olan General Tawshand acele olarak, İngiltere'nin Akdeniz Filosu Kumandanı Amiral Catrhrope ile görüşmesi için 18 Ekim'de serbest bırakıldı. 23 Ekim de Calthrope'un delegelerin gönderilmesini bildiren telgraf geldi. Padişah delege olarak Damat Ferit Paşa'yı göndermek istiyordu, Fakat İzzet Paşa'nın kararlı davranışı sonunda vazgeçti. Bahriye Nazırı Rauf Bey'in Başkanlığında seçilen bir heyet görevlendirildi. Padişah bu heyete "Hilafet-i celile ve Saltanat-ı seniye ve Osmanlı Hanedanı'nın hukukunun bütününün dokunulmazlığının sağlanması ve ayrıca bazı eyaletlere idari muhtariyet tanınması fakat siyasi muhtariyet verilmemesi" gibi son kısmı pek açık olmayan bir talimat verdi. Heyete asıl talimatı 24 Ekim'de Hükümet verdi. Wilson'un barış bildirisinin çok etkisinde kalmış bulunan Hükümet, iyimser bir biçimde, Hükümet yönetimine karışılmaması, ülkenin hiç bir yerine yabancı askeri çıkartılmaması, Alman yardımı sona erdiğine göre İtilaf Devletleri'nin para yardımı yapması, Yunan gemilerinin geçmemesi koşuluyla Boğazların açılacağını ve askerin terhis edileceğini bildirdi. Bu iyimser görüşle Limni Adası'nın Mondros Limanı'nda demirli bulunan Agamemnon zırhlısına giden Osmanlı Heyeti 4 gün süren görüşmeler sonunda Amiral Calthrope'un dikte ettirdiği barış şartlarını kabul etti. "Mondros Ateşkes Antlaşması" 30 Ekim 1918'de imzalandı. Bu ateşkes ile Osmanlı İmparatorluğu fiilen tarihe karışıyordu, ülkeyi savaşa sürükleyen ve savaş içinde izledikleri yanlış uygulama ve savaş stratejisi Türkiye'yi bir uçurumun kenarına getiren İ.T. liderleri 1 Kasım 1918'de Parti Kongresi'ni topladı. Kendisini dağıtma kararı alan Parti'nin liderleri Enver, Talat ve Cemal Paşalar ise ateşkes imzalanmış olduğundan İngilizlerin her an İstanbul'a geleceklerini düşünerek 8-9 Kasım gecesi bir Alman denizaltısı ile Karadeniz üzerinden ülkeden kaçtılar. İ.T.'nin dağıtılması üzerine Parti, Teceddüt Fırkası'na dönüştürülmeye çalışıldı. Enver Paşa daha sonra Moskova'ya gelip, İtilaf Devletleri'nin de düşmanı olan Bolşeviklerle anlaşabileceklerini belirtti. Oysa Talat Paşa artık siyasi yaşamlarının sona erdiğini, haklı veya haksız, ulusun kin ve gazabını kazandıklarını söyleyerek, Avrupa'ya kaçmalarının gereğini daha gerçekçi bir biçimde açıklıyordu. Birinci Dünya Savaşı boyunca birbirinden binlerce kilometre uzaklıklarda, her çeşit olanaksızlıklar içinde savaşan Türk orduları dört yıl boyunca 2.850 .000 kişiyi askere aldı. Bunlardan 550.000'i savaşlarda şehit düştü. 891.000'i yaralanarak sakat kaldı. 240.000 hastalıktan öldü. 103.731 kayıp ve 129.000'i esir oldu. Diğer yaralılarla beraber bu rakam 2.167.841'e varır. Ayrıca savaşta düşman işgalinden kaçan Türk göçmenlerden yaklaşık 500.000'nin ve 250.000 Ermeni'nin tehcir sırasında, 200.000 Rum'un da geri hizmetlerde amele taburlarında çeşitli sebeplerden öldükleri tahmin edilmektedir. Balkan Savaşı'nın yıkıntıları da eklenince Anadolu'da, savaşlarda çocuklarını kaybetmemiş aile yok gibiydi Yokluk, açlık, hastalıktan perişan savaş yılgını bir ulus kalmıştı geride. Bu ulusa vurulmak istenen kölelik zincirinin parçalanışı olayına, "Türk Mucizesi" olan Türk İstiklâl Savaşına geçmeden önce 1909-1918 arasındaki on yıl çok ebarelerden geçmiştir
KAYNAK* Prof. Dr. Ergün AYBARS, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Cilt I, Ege Ün. Basımevi İzmir,1986,ss 73-76 "İbrahim Tuzcu Düzce Şehitlerimiz" kitabından
“Çanakkale Ruhunun’ kazanılması için gençlerimizi eğitmeliyiz. Okullarda müfredat programlarında yeteri kadar yer ve zaman ayırmalıyız. İlgili ve yetkililerin durumdan vazife çıkaracaklarını düşünüyorum. Çanakkale destanını yazan başta Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları olmak üzere Top’un vincinin bozulması ile 215 kiloluk bir mermiyi omuzlayıp topun namlusuna yerleştiren Seyit Onbaşıyı, tüm şehit ve Gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad, Mekanları Cennet olsun.”
“Çanakkale destanını yazan vatan evlatlarımızın içinde 504 Düzce'li vatan evladımızda canlarını verdiler
Birinci Dünya Harbinde,Düzce 504,Akçakoca 60,Cumayeri 24,Çilimli 16,Gölyaka 13,Yığılca 22 kişi şehit olmuştur.
Ayrıca Düzce'lı Araştırmacı Yazar ve Gazeteci İbrahim in Derlemiş Olduğu "Düzce Şehitlerimiz" Adlı Kitabından Detaylı Bilgilere Ulaşabılırsiniz .İşte İnternette ki adres linki
https://ibrahimtuzcu.tr.gg/D.ue.zce-Sava%26%23351%3B-%26%23350%3Behitleri-1.htm